Dil ve Edebiyat (127. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
İstanbul Hafızasına Dair
Üzeyir İlbak
“İstanbul ne kadar da garip bir şehir! İhtişam ve sefalet. Gözyaşı ve sevinç. Hepsi
bir arada. Dünyanın başka şehirlerine nazaran, kendi başına daha bir buyruk, daha
bir hür. Dört ayrı millet, büyük ihtilaflara düşmeden bir arada geçinip gidiyor. Hepsi
aynı toprağın çocukları. Birbirlerine karşı, bizimkilerden daha müsamahakârlar.
Evet, çeşitli yerlerin ve çeşitli toplulukların insanları: Türkler, Ermeniler, Rumlar ve
Yahudiler ...”
Gérard de Nerval
24 Haziran 2O19
İstanbul’un seçimini yaptığı günün sabahı. Kimileri yaşadıkları zafer sarhoşluğu
ile akşamdan kalma mahur bakışlarla güne uyanırken; birileri ‘neden’ diye dövünmenin
tarifsiz hüznü ile güne başladı. “Fetih ruhu üflenmiş şehirler ruhunu asla kaybetmez”
hakikatinin şuurunda olanlar tevekkül kuşanmış olarak uyandılar, vakte. Fetihle
yeni bir anlam kazanan İstanbul, şehrî oluşun ruhu ile diriliğini korumaya devam ediyor.
İstanbul genetik bir hafıza ve idrakle insanı/insanlığı uyaran büyük bir arşivdir.
İstanbul’u kapağı açılmış alkol şişesinin buharında muğlaklaşmış görme biçimi ile
tarif edemezsiniz. Bir değer olarak İstanbul, idrakimizi her tarihi kesitlerde yeniledi
ve yenilemeye, inşa etmeye devam edecek. Fetih, İtilaf Devletleri işgali ve Kurtuluş
Savaşı bu şehrin idrak boyutlarını hatırlatır.
Fatih, İstanbul’u fethettiğinde Bizans'tan üç şey devraldı: Yunan felsefesi, Roma
hukuku ve Ayasofya! İstanbul, Batı medeniyetini inşa eden ve temellendiren üç şehrin
bir araya geldiği ve bu üç şehrin fikri birikimini yapısında somut hâle getiren bir
şehirdir. İstanbul dünya tarihinin üç kadim şehri Atina, Roma ve Kudüs’ün ortasından
denizin geçtiği kıyılara yerleştirilip Medine ile aşılandığı yerdir.
İmparator Jüstinyen hukuk mecmuaları kurulu kurmasaydı muhtemelen Batı'nın
temellerinden biri eksik kalacaktı. Yunan metinlerinin Batı'ya aktarılmasında Bizanslı
rahiplerin küçümsenmeyecek çabaları vardı. Hıristiyan-Ortodoks dünyası için Ayasofya'nın
simgesel anlamını kim göz ardı edebilir? Katolik dünyası için Ayasofya’nın değerini
bilen Fatih, Bizans mozaiklerinin üstünü kapatmayı hiç düşünmedi. Ayasofya'nın
cami olarak varlığını muhafaza etmesi yeni medeniyet anlayışının şehrin metafizik
temelleri üzerine yükselmesi anlamına gelmekteydi. Ayasofya geleneğin, fethin ve
egemenliğin sürekliliği anlamına geliyordu ve Fatih “Ayasofya”nın da Sultanıydı.
İstanbul’un fethi herhangi bir şehrin fethi değildi. Yeni bir medeniyetin/İslam
Medeniyetinin kadim Greek-Roma medeniyetine galibiyetini simgeliyordu. İstanbul,
Batı medeniyetinin üstünde yükseldiği üç sütunu bünyesine almış ve retçi olmayan
bir medeniyet idraki İstanbul'u yeniden inşa ederek yeni dünya medeniyetinin yıldızı
yaptı. İstanbul'un fethiyle iki köklü medeniyet, küçük iki yarımadaya yerleşti ve tüm
birikimlerini insanlığa sundu. İstanbul farklı iki medeniyet için yeni bir medeniyet
merkeziydi ve öyle kalacaktı. İslam medeniyeti,
İstanbul’u merkeze alan yeni bir
yükseliş devrine girerken: İstanbul'da yenilen
Batı medeniyeti yükünü yüklenerek
güneşin batış istikametine gidip yerleşti
ve modern Batı Medeniyeti, Bizans’tan
tevarüs eden değerler üzerine yeniden
ayağa kalktı; ancak üç sütun orada asla
bir arada olamadı ve Batı, İstanbul’u hep
özledi.
İstanbul’un fethi ile her iki medeniyette
de bir merkez kaymasına sebep oldu.
Bizans düştü ve yeni anlayışlar-açılımlar
için başka merkez arayışlarına savruldu.
İstanbul’un yeni efendileri ise galip medeniyetin
temsilcileri olarak İstanbul'u
yeniden yenileme gayretiyle şehri, İslam
medeniyetine güç katarak insanlığa yeni
açılımlar sunacak bir başlangıcın merkezi
yaptılar. Bizans'ın Batı’ya götüremediği
üç sütun İstanbul'da yeniden üretilerek/dönüştürülerek anlamlandırıldı.
***
28 Nisan 1993 Ümraniye’de Patladı.
1980'li yılların sonunda Bitlis'in Mutki ilçesine bağlı Koyunlu köyü sakinleri
İstanbul'a göçer. Gelip yerleştikleri yer Ümraniye Hekimbaşı çöp döküm
alanının hemen yanı başındaki deredir. Dere civarına kurdukları derme çatma
barınaklara sığınan insanlar, hangi sona yaklaştıklarının farkında da değiller.
İstanbul’un Anadolu yakasının çöplerinin döküldüğü bir zamanların en temiz
yeri olduğu için av köşkünün yapıldığı Hekimbaşı’nda her geçen gün çöpten
bir dağ yükselir. Taşı toprağı altın diye gelip yerleştikleri ve sırtlarını dayadıkları
çöp dağı içten içe yanmakta ve envai kokularla etrafa zehir kusmaktadır.
Belediyenin su şebekesi bağladığı, elektrik idaresinin ev diye barınaklara elektirik
verdiği yerleşim yeri zamanla bir mahalle haline gelir ve Boztepe olarak
anılmaya başlanır. Altyapı hizmetli sağlanan bu barınaklarda yaşayan nüfus
kısa sürede 800'e ulaşır. Ortalama çocuk sayısının fazla olduğu Boztepe’de
çöplükten yayılan koku ve sinekler sebebiyle hastalıklar artar ve vakayı adiye
halini alır. Çöp, koku, sinek ve hastalıklar kanıksanır hâle gelir.
Elektrik ve su getiren kamu eğitim imkanlarını ıskalar. Barınak ahalisinin çocukları
Türkçe bilmediği gibi, okula da gidemezler; çünkü okul yok. En üzücü gerçeklerden
biri de çöp sularının biriktiği gölette boğularak can veren çocuklardır.
Kısacası tek göz barınakta ortalama 10 kişinin yaşadığı Hekimbaşı-Boztepe’de
aileler ciddi sağlık sorunlarından mustarip bir şekilde, çöpten ayıklayarak topla
dıklarıyla yürürlüğe koydukları yeni bir ekonomi
1993 yılına girerler.
Bu yıllarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi
ve Ümraniye belediyesi 2019 İstanbul seçimlerinin
galiplerinin ağabeyleriydi. İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen,
Ümraniye Belediye Başkanı Şinasi Öktem’di.
İstanbul Büyükşehir ve çöp döken komşu belediyelerle
sorununu çözemeyen sosyal demokrat
başkan, sorunu çözmek için 8 Mayıs 1993
tarihinde halkoylaması yapacağını duyurur.
Açıklamanın tarihi 27 Nisan 1993’tür.
Hekimbaşı çöplüğünde 28 Nisan 1993 tarihinde metan gazı sıkışması sonucu
büyük bir patlama meydana gelir ve binlerce ton atık, çöplüğün eteğindeki
Boztepe sakinlerinin yaşadıkları gecekonduların üzerini örter. Ani patlama
ve çöp dağının çığa dönüşerek kayması sonucu örtülen evlerin bir kısmına
ulaşılamaz. Yapılan çalışmalar sonucu çöplükten 28 ölü beden çıkarılır, ulaşılamayan
11 kayıp vardır. Çıkarılanlar arasında sekiz aylık hamile bir kadın iki
yaşlarında bir de kız çocuk vardır. Patlamadan birkaç ay sonra çöplerin başka
yerlere nakli sonucu diğer kayıplara ulaşılır.
Patlama tarihinde Tansu Çiller başbakandır ve Londra’dadır. Seyahatini
yarıda keserek yurda döner ve olay yerindeki incelemelerinin ardından Hekimbaşı’nı
afet bölgesi ilan eder. İçişleri Bakanlığı da soruşturma başlatır. Yapılan
soruşturma sonunda Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen ve Ümraniye
Belediye başkanı Şinasi Öktem'in görevlerini ihmal ettiklerini; Ş. Öktem'in
de gecekonduları yıkmayarak felakete göz yumduğu sonucuna varılır.
***
İstanbul’da 1994 Mart’ında Büyükşehir ve Ümraniye belediyeleri yeni kadrolara
geçmiştir. Hekimbaşı çöplüğü artık alanı değildir. 1995 yılına kadar çöp
atılmaz. Anadolu yakasındaki belediyeler, Yakacık'ta yer alan Aydınlık ve Tuzla
civarındaki çöplükleri kullanırlar. 1995 yılında, dönemin belediye başkanı Recep
Tayyip Erdoğan çöplüğün yanı başındaki bir alana katı atık tesisi kurar ve
Hekimbaşı çöp alanını yeşil alan olarak düzenler. Ölenlerin anısına bir anıtın
da bulunduğu Hekimbaşı’nda yürüyüş ve spor alanlarının yanısıra çay kahve
servisinin bulunduğu sosyal tesisler de var.
İhmal ile inşa arasındaki farkı biliyoruz ve yeni dönemi yakından takip ederek,
yaşayarak göreceğiz. 26 yıl sonra unutturulanların hatırlanması temennisiyle
2019 İstanbul seçiminin hayırlı olmasını dileriz.
Sayın başkanı tebrik ederiz ve hatırlatırız. İstanbul unutmaz; çünkü İstanbul,
ruhu olan, ruhunu koruyan bir şehirdir ve her zaman bir yerlerinde birilerine
söyleyeceği bir sözü vardır.